0535 246 23 62

Ünlü Neyzenler

Mehmet Akif’in Neyzenliği ve Neyzen Tevfik

Neyzen Tevfik daha 19'undayken, 1898'de, babası medrese öğrenimi için, sonradan Şeyhülislâm olacak olan Musa Kâzım Efendi'nin yanına, İstanbul'a gönderir onu. Musa Kâzım Efendi, onu, Fatih'teki Fethiye Medresesi'ne yerleştirir. Ama Neyzen Tevfik, medrese eğitimi ve ortamı ile bağdaşmaz. Zamanını daha çok Galata ve Yenikapı Mevlevihaneleri'nde geçirir. Bu arada Mehmet Akif Ersoy'la tanışır. Akif, dönemin seçkin müzisyen ve edebiyatçıları ile tanışmasını sağlar.

1901 yılında, medrese giyimi olan cübbe ve şalvar yerine Akif'in verdiği setre pantolonu giymesi, akşamları medrese dışında kalması ileri-geri konuşmalara yol açınca, Fethiye Medresesi'nden ayrılır ve Fatih'te Şekerci Hanı'nda tuttuğu bir odada yaşamaya başlar. Daha sonra da Çukurçeşme'deki Ali Bey Hanı'na yerleşir.

ÂKİF sayesinde Neyzen Tevfik, Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Şair Şeyh Vasfi gibi edebiyatçılarla tanıştı. Mehmet Akif'le dostluğu süren Neyzen, Mehmet Akif'e ney öğretti; Mehmet Akif de Neyzen'e Arapça, Farsça ve Fransızca öğretti.

Neyzen Tevfik'in yeni yaşamı, gönlüncedir. Giderek genişleyen bir "tanıdık alanı" vardır. Dönemin önde gelen ailelerince köşk, yalı ve konaklarına çağrılan, dahası saray çevresine bile sokulan bir neyzendir artık. Tanıştığı ve beğenisini kazandığı kişiler arasında Sultan V. Mehmet Reşat, Hidiv Abbas Hilmi Paşa, Sadrazam Sait Halim Paşa, kardeşi Abbas Halim Paşa, II. Abdülhamit'in kızı Zekiye Sultan, damadı Gazi Osman Paşa'nın oğlu Nurettin Bey... anılabilir.

1928 yılında Dresden Opera Müdürü Kurt Schtringler ile tanışır. Ney çalışına hayran kalan Neyzen Tevfik'i yücelten sözler söyler. Aynı yıl, eski dostu Mehmet Akif'i görmek için Mısır'a gider. Bir yıla yakın bir süre yanında kalır.


Neyzen Tevfik, 1898 yılında  henüz 19 yaşındayken İstanbul’a geldiği günlerde tanışıp dost olduğu ve çok iyiliğini gördüğü Mehmed Akif’i bile ağır bir biçimde hicvetmekten çekinmemişti. Akif de “Derviş Ahmed” adlı manzumesinde sarhoş dostunu “3400. tövbesinden istifası münasebetiyle” sarakaya almıştır.


Midhat Cemal Kuntay, ÂKİF’İN Fatih’teki Şekerci Hanı’na gidip geldiğini orada Neyzen Tevfik’ten ney meşkettiğini yazar. Mutad olduğu üzere meşke Sâlim Bey’in meşhur hicaz peşrevi ile başlayan genç Âkif, Midhat Cemâle “parmakların sâr’aya tutulmuş gibi neyin deliklerinde büküldüğü” Hicaz peşrevini bir türlü istediği gibi çıkaramadığını anlatmıştır. Bir ara ney üflemekten vazgeçer gibi olur ancak başarısızlığı gururuna yediremediği için ısrarla üzerine gider. Hatta bir süre sonra hiç üşenmeden Neyzen Tevfik’in taşındığı Çukurçeşme’deki Ali Bey’in Hanı’na her sabah gitmeyi göze alır.

Akif’in neyde ne kadar ilerlediğini bilmiyoruz; hemen bütün kaynaklarda onun zaman zaman nısfiye akordlu neyini üflediğinden söz edilmektedir. Midhat Cemal bazen ümitsizliğe kapılsa da, onun sonunda neyi öğrendiğini ve Sâlim Bey’in Hicaz Peşrevi’ni değil, bir çok zor parçayı çalabilir hale geldiğini, hatta Devr-i kebir usulünü vurmayı bile öğrendiğini yazmaktadır.  Bununla beraber Akif’in neyzenlikte iddiası yoktu. Yeterince çalışıp belli bir noktaya gelemediği için üzüldüğünü ve bir gün Şerif Muhiddin’e “Aziz Dede olacak değildim ya! Ancak çalışsaydım bugün kendimi bir köşede avuturdum!” dediğini yine Midhat Cemal naklediyor.

Dostu Eşref Edip Akif ve Neyzen’in dostluğunu anlatırken şöyle der:
Mütareke zamanında idi. Bir gün Sebilürreşad  idarehanesinde üstadla oturuyorduk. Neyzen Tevfik çıkageldi. Üstbaş perişan, selâm, vererek içeri girdi. Şöyle bir tarafa yıkıldı. Çok sarhoştu. Biraz geçtikten sonra rakı dolu matradan birkaç yudum aldı. Fakat artık işba haline gelmiş, bir yudum bile içecek hali kalmamıştı. Biraz sonra matradaki rakıdan avucuna boşalttı. Kolonya gibi yüzüne, gözüne, başına, saçlarına içirmeye savaştı.
            Nihayet neyini alarak üstadın oturduğu koltuğun önünde, üstadın dizi dibinde yere oturdu, üflemeye başladı. O halde muhrik bir taksim yaptı. Baktık, üstadın gözlerinden sessiz sessiz yaşlar dökülüyordu. Neyzen bunu görünce Neyi bıraktı, üstadın boynuna sarıldı. Sakalından, yanaklarından öpmeye başladı. Öptü, öptü...
            Biz bu manzara karşısında mebhut kaldık. Üstad neye ağladı? Neyin hazin sesine mi? Neyzen’in bu haline mi? Artık ne bizim sormamıza lüzum vardı, ne onun söylemesine! Şimdi ne vakit Neyzen’i görsem bu levha hatırıma gelir.

Ney sevgisini nedense şiirlerine pek aksettirmeyen âkif, sadece Kör Neyzen şiirinde ney üfleyerek dilenen bir körün hazin macerasını anlatmıştır.

KÖR NEYZEN

Elinde, nevha-i mâtem kadar acıklı sadâ
Veren, bir eski kamış; koltuğunda bir yedici;
Şu kör dilenci, bakardım, olunca nâle-serâ,
Durup da merhameten dinleyen gelip gidici,
Önünde boynunu bükmüş zavallı keşkülüne,
Atardı beş para, onluk değilse bâri yine.

Kırık sazıyla ederken zaman zaman feryâd,
Gelirdi gûşuna onlukların tanîniyle
Birer nevâ-yı beşâret, birer peyâm-ı vedâd;
Birer sadâ ki; Neyin sîne-çâk enîniyle
Karışmayıp, yalınız dem tutardı sanki ona!
Bu ses, bu manzara gâyet hazin gelirdi bana.

Muhîti hep mütevâlî leyâl-i dûrâ-dûr...
Sabâh yok onun âfâk-ı târ-ı ömrü için!
Yüzünde hande-i ümmîdi andınr bir nûr
Görülmüyor! O mükedder, elîm çehre bütün
Kesîf bir bulut altında perde pûş-i melâl...
Geçen zamanı karanlık, karanlık istikbâl!

Nasıl hakîkat-i yeldâ? Hayâtı git ona sor:
Bulur nazarları dünyâyı perde perde zalâm!
Belâyı görmüyor amma bütün belâ görüyor,
Bu kâinat-ı sefâlette eyledikçe devam.
Arar bulunduğu yeldâ yı bî-tenâhîde
Zavallı, bir çıkacak yol sabâh-ı ümmîde!

Görür şedâid-i eyyâma karşı dûşunda,
Siper vazîfesini lîme lîme bir abacık.
Fakat o sütre-i bîtâbı her hurûşunda,
Açar da dest-i inâdıyle rüzgâr artık,
Körün sakındığı üryan vücûdu meydâna
Çıkar, göğüs gerer emvâc-ı berf ü bârâna!

Geçende çarşı içinden çıkınca baktım ki:
Çamurlu taşlara yaslanmış inliyor sâil.
Hasırdı şiltesi altında hem de pek eski,
Şadırvan olmasa üstünde yoktu bir hâil.
Duyulmuyordu uzaktan neyin de şimdi sesi,
Yakından ancak işittim o vâpesin nefesi!

O kendi kendine üfler mi yoksa inler mi?
Ne dinleyen, ne duyan var... Bakıp geçer herkes.
Mezardan akseden âvâzı kimse dinler mi?
Zavallı, ölmeğe bak, nâle-i tezallümü kes!
Fakat durun... Yine keşkülde bir tanîn-i medîd
Duyuldu... Âh ne nâzendedir sürûd-i ümîd!

Şadırvanın, körü altında saklıyan, saçağı
Delinmemiş mi? Buluttan coşup gelen yağmur,
O sakbeden uzanıp bir sicim gibi aşağı,
Zavallı keşkülü baktım yavaşça kamçılıyor,
Duyunca kör, bunu bir cûş-i merhamet sandı,
Uzandı keşküle, heyhât, işte aldandı:
Morarmış elleri boş çıktı, sâde ıslandı!



Etiketler:


İletişim Bilgileri

  • Adres: Erenköy Mah. Cüretkar Sk. No:9 - Selçuklu / Konya
  • Telefon: 0535 246 23 62
  • Fax:
  • Email: neyyapimi@hotmail.com

İletişim Bilgileri

  • Adres :

    Erenköy Mah. Cüretkar Sk. No:9 Selçuklu / Konya

  • Tel :

    0535 246 23 62

  • Fax :

  • E-mail :

    neyyapimi@hotmail.com

Ney Yapımı | Ney Konya | Ney Kursu | Ney Fiyatları | Ney Yapımı Videolar

© 2017. Ney Yapımı | Ney Konya | Ney Kursu | Ney Fiyatları | Ney Yapımı Videolar www.neyyapimi.net